Michelangelo kimdir?
Michelangelo di Lodovico Buonarroti Simoni (6 Mart 1475 – 18 Şubat 1564) İtalya-Arezzo yakınlarında doğduğu bilinen Rönesans dönem sanatçısıdır. Sadece ressam değil aynı zamanda heykeltıraş, mimar ve şairdir. En ünlü eserleri arasında Davud, The Pieta, Musa’nın Hükmü gibi heykeller ve Sistina Şapeli’nin tavanında bulunan duvar freskleri yer alır.
Michelangelo, henüz sanat hayatının başındayken döneminin fresk ustalarından Domenico Ghirlandaio’un yanında çırak olarak çalışarak ondan fresk ve heykeltraşlık öğrendi. İlk eserini 13 yaşında yaptı. Madonna Merdivenleri ismini verdiği eseri ilk başta ustası Domenico Ghirlandaio’ya ait sanılmıştı fakat bu yanılgı kısa sürede giderildi. 14 yaşına geldiğinde ise Floransa yönetici devlet adamı Lorenzo de Medici’nin kurduğu okulda sanat eğitimi almaya ve yeteneklerini geliştirmeye başladı. Bu dönemde bolca kadavra inceleyerek insan vücudunu daha yakından tanıma fırsatı edindi. Geçmişteki başarılı sanatçıların yaptığı eserleri inceleyerek mermerin sert biçim ve formunu, yumuşak gerçekliğe nasıl yaklaştıracağını öğrendi. Bu sanat okulunda geçirdiği yıllar Michelangelo’nun yetişme yıllarıydı. Saray günleri 1492 yılında Lorenzo de Medici hayatını kaybedene kadar devam etti.
Adem’in Yaratılışı (The Creation Of Adam)
Papa 2. Julius Michelangelo’dan Vatikan’daki Sistina Şapeli’nin tavanına bir fresk resmetmesini ister. Michelangelo bu teklife olumlu bakmaz çünkü her ne kadar ressamlık, şairlik gibi yönleri olsa da o her zaman kendisini bir heykeltıraş olarak görür. Fakat freski isteyen kişi Papa 2. Julius olunca onun ricasını kırmaz ve teklifi kabul eder.
Michelangelo’nun 300den fazla figürü resmettiği freskler Eski Ahit’ten Adem’in Yaratılışı, Adem ile Havva, Cennetten kovuluş, Nuh Tufanı gibi sahneleri içerirken; Yakup, Yusuf, İbrahim ve İshak peygamberlerden de bahseder. Bunların en ünlüsü (Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sı ile beraber dünyada en çok kopyalanan eser olma özelliği gösteren) Adem’in Yaratılışı Freskidir ( The Creation of Adam).
Esere Bakış
Bu freskin ana teması meleklerle çevrili olan tanrının Adem’e elini uzatarak ona yaşamı bahşetmesidir. Eseri hayali çapraz bir çizgiyle ikiye ayırarak inceleyebiliriz. Sol tarafta Cennet Bahçesi fonuna yerleştirilmiş Adem vardır. Bedeninde onu et parçasından ibaret görmemizi sağlayan bir durağanlık, çaresizlik mevcuttur. Kendisini zorlukla taşıyor ve tanrı tarafından hayat bulmayı bekliyordur.
Sağ taraftaki tasvirde ise tanrının oldukça bilge bir insan görünümünde olduğunu söyleyebiliriz. İncil’e göre tanrı insanı kendi suretinden bir parça olarak yaratmıştır. Michelangelo’nun onu insan görünümünde çizmesinin sebebi burada gizlidir.
Tanrının sol kol altına baktığımızda ise diğer meleklerden çok daha güzel çizilmiş bir figür görürüz. Bir çok sanat eleştirmeni o figürün bir melek değil, yaratılmış fakat henüz Adem’in yanına gönderilmemiş ”Havva” olduğunu düşünür. Çevresindeki meleklere nazaran çok daha kadınsı çizildiğini düşünürsek bu çok kuvvetli bir ihtimaldir.
Tartışmasız, eserin en çok konuşulan parçası iki elin birbirine uzandığı bölgedir. Sağdan sola doğru yaklaşan tanrıyı Adem’le birleştiren bu nokta resmin odağında yer alır. Ademin cansız, soluk parmakları ile Tanrının güçlü parmakları arasındaki tezatlık çok belirgindir. Bu an Tanrı’nın Adem’e doğru ilerlediği ve ona saniyeler içerisinde can katacağı andır.
‘Din ve Beyin’ İlişkisi Hakkında
Meleklerin, Havva’nın ve tanrının oturtulduğu konum bize çok tanıdık gelir. Açıkça görülüyor ki tüm bedenimizin kontrolünün sahibi olan yegane organımız: beynimiz resmedilmiştir. Tabii ki eserin tamamlandığı 1512 yılında anatomi bu kadar bilinen bir alan değildi. 1990 yılında tıp doktoru Frank Lynn Meshberger yüzyıllar boyunca kimsenin dikkatini çekmeyen bu detayı ortaya çıkardığında insanların kafasında bir soru işaretine sebep oldu: Michelangelo burada ne anlatmış olabilir?
Burada sanat tarihçilerinin birbirinden farklı yorumları vardır. İçlerinden en çok destek bulanı ”akıl, tanrının insandaki yansımasıdır” yorumudur. Bu yorum, tanrıyla aramızda benzerliği sadece bedensel bir benzerlik olarak bırakmaz. Akılla ve düşüncelerle de benzer olduğumuzu savunur. Eserdeki beyin-din ilişkisine yönelen bir başka güçlü yorumsa ”Tanrı aklın ürünüdür” yorumudur. Buna göre ressam, tanrı ve meleklerin tasviri üzerinden; dinin ve inançların insan aklı ürünü olduğunu anlatmış olabilir. Bu anlayış doğrultusunda din, biz üzerine düşündüğümüz sürece varlığını korur. Düşünmeyi bıraktığımızda dinin de, tanrının da, meleklerin de bir anlamı yoktur.